Bir Kurum, Ahlakın Öznesi veya Sosyal Sorumlu Olabilir Mi?

Öncelikle ahlakı ve ahlak felsefesini tanımlamanın faydalı olacağını düşünüyorum. Prof. Dr. Ahmet Arslan Felsefeye Giriş isimli kitabında ahlakı, insanların kendisine göre yaşadıkları bir ilkeler topluluğu olarak niteler ve ahlak felsefesini de bu tür davranış kurallarını inceleyen ve değerlendiren bir soruşturma dalı olarak ifade eder. Bu soruşturma, neyin doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, adil ya da haksız olduğuna ilişkin değer biçilmesi çalışmasını da içerir. Bu doğrultuda iş ahlakı veya yaygın güncel ifadesi ile kurumsal etik ise; mesleki uygulamaların incelenmesi, yani ticari/mesleki faaliyette bulunan kişilerin eylemlerini yönlendirmek için tasarlanmış davranış kurallarının içeriği, gelişimi, yönetimi ve etkililiğinin incelenmesi olarak anlaşılabilir.

Kurumsal etik üzerine düşünüldüğünde akla gelen bir takım öncelikli sorular vardır. Ahlakın öznesi kimdir? Şirketler veya kurumlar, tüzel kişilik olarak mı yoksa kişi topluluğu (bir grup insan) olarak mı ahlak öznesi olarak nitelenmektedir? Kurumların ahlaki failliğinden (ahlaki değer ve eylem iradesi sahipliğini içerir şekilde) bahsedebilir miyiz?

Erken dönem kurumsal etik çalışmalarında, şirketlerin yaptıkları işten ahlaki olarak sorumlu olduklarını, firmaların kasıtlı olarak hareket etmelerine imkan veren iç karar alma yapılarına sahip olması nedeniyle ahlaki failliği de bulunan ahlaki kişiler olarak görülmeleri gerektiği savunulmuştur. Bunun aksi görüş ise, firmaların kendi mutluluklarını takip etme yeteneği, harekete geçme iradesi gibi önemli insani kapasiteleri bulunmadığından ahlaki kişi olamayacağını ifade etmişlerdir. Günümüzde yaygın olarak ifade edilen görüş ise, kurumların tüzel kişilik kapsamında hukuken sorumlu olabildiği gibi ahlaken de sorumlu olabileceği ve kurumsal itibarın önemli bir varlık olması nedeniyle firmaların faaliyetlerinde gereken ahlaki özeni göstermeleri için bir teşvik sağladığı şeklindedir.

Kurum veya şirketlerin ahlaki yükümlülükleri üzerine düşünüldüğünde ise bir takım temellendirme teorileri mevcuttur. Bu anlamda Kant’ın insanlığın her zaman bir amaç olarak ele alınması ve asla yalnızca bir araç olarak ele alınmaması gerektiği iddiası, ticari işlemlerin özündeki insan etkileşimlerini analiz etmek içinde kullanılmıştır. Rekabetçi bir pazarda avantaj elde etmek için başkalarını aldatmak veya manipüle etmek bir şirkete cazip gelebilir ancak Kantçı ahlak kuramı, bu eylemleri insanlık onurunun ihlali olarak ortaya koymakta ve iş etiği temellendirmesinde bu görüş sıklıkla dile getirilmektedir.

Bazı kurumsal etik uzmanları ise J. Rawls’ın, adalet kavramına bakışının iş dünyası üzerindeki etkilerini belirlemeye çalışmışlardır. Rawls’ın adalet teorisinin; işletmelerdeki önemli güç ve otorite eşitsizlikleriyle bağdaşmadığını, insanların anlamlı bir iş yapma fırsatı bulabilmelerinin gerektiğini ve her türlü ayrımcılığı dışlayan alternatif bir kurumsal yönetişim modeli gerektiğini ifade etmişler ve kurumsal etik bakışlarını Rawls’ın adalet teorisi üzerine inşa etmişlerdir.

Diğer bir bakış ise piyasa başarısızlığı yaklaşımıdır. Bu düşünceyi benimseyen uzmanlar ise, piyasaya dayalı bir ekonomiye sahip olmamızın temelinde piyasaların daha verimli olmasının bulunduğunu ve devletin düzenleme yoluyla birçok piyasa başarısızlığını düzelttiğini ifade etmişlerdir. Ancak her piyasa başarısızlığını gidermek için kanunlar veya devlet müdahalesi talep edemeyeceğimizden, kurumsal etiğin bu noktada devreye girdiğini söylemişlerdir. Bu düşünceye göre iş insanları, yasanın kullanmasına izin verdiği piyasa başarısızlıklarından faydalanmamak için ahlaki bir yükümlülüğe sahiptirler ve buna uyarlar.

Bu teoriler ışığında şirketlerin (kurumların) iş ahlakının öznesi olabileceği, nasıl iklim değişikliği veya çevre felaketleri gibi sorunlardan doğrudan bazı şirketleri sorumlu tutabiliyorsak, aynı şekilde şirket veya kurumların ahlaki ödevlerde yüklenebileceği kabul edilmektedir.

Sosyal sorumluluk ise, şirkete herhangi bir aktif finansal katkısı olmaksızın, yasal olarak gerekli olmayan ve şirket dışındaki taraflara fayda sağlamayı amaçlayan faaliyetler olarak anlaşılır. Bu konuda da farklı görüşler mevcut olup, hissedar teorisi şirketlerin temel maksadının hissedarlarının kârını arttırmak olduğunu ve bu tip projelere yapılan yatırımların hissedar kâr paylarını azaltması nedeniyle kabul edilemez olduğu yönündedir.

Kurumsal sosyal sorumluluğun kamusal alanın bir kısmını özel aktörlere bırakmak gibi bir sonuç doğurduğu, sosyal sorunların çözümü için birlikte karar vermek yerine özel kuruluşların sorumlulukla birlikte yetki de aldığı ve bunun toplumların demokrasi becerilerine, müzakere kültürüne ve sosyal bağlarına zarar verebileceği de savunulmaktadır.

Diğer görüş ise, dünyada yoksulluk, yolsuzluk, çatışma, çevre felaketleri gibi çok ciddi sorunlar olduğu ve bu sorunları düzeltmek için gerekli kaynaklara sahip olanların (şirketler, kurumlar vb.) bu sorunların düzeltilmesi için ahlaki sorumluluğu bulunduğu şeklindedir.

Bu düşünceler ışığında şirketlerin sosyal sorumluluk konusunda da ahlaki ödevlerinin bulunduğu, bu ödevlerin hem içinde bulundukları toplumun sorunlarının çözümü için gerekli olduğu, hem de şirket içi kolektif amaçların belirlenmesi ve topluluk bilincinin oluşması için elzem olduğu unutulmamalıdır.

Önceki İçerikUnutulmak Bir Hak Mıdır?
Sonraki İçerikEvlerimizin Pencereleri Mi Kırıldı? (7)
Liseye başlayana kadar yaşamım Kocaeli’de geçti. Sonrasında liseyi Bursa’da Işıklar Askeri Lisesi’nde, üniversiteyi ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladım. Bir süre uluslararası ticaret, şirketler ve enerji hukuku alanlarında çalıştıktan sonra Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü AB Hukuku Yüksek Lisans programından mezun oldum ve tezim ‘Türk ve AB Hukukunda Acentenin Denkleştirme İstemi’ ismiyle kitaplaştı. Yenilenebilir enerji projelerinin hukuki süreçlerinde ve şirketlerin kişisel verilerin korunması kanununa uyum süreçlerinde onlarca proje yürüttüm. Bir süredir Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde "Enerji ve Regülasyon", "Yenilenebilir Enerji Hukuku", "Şirketler ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk" ve "Uluslararası Çevre Hukuku" derslerinin yürütücülüğünü üstleniyorum. Şimdi ise çalıştığım ve ilgili olduğum alanlarla ilgili bir blog tutmaya başladım. Yazılarla ilgili eleştiri, yorum ve sorularınız için mehmet@legelaw.com adresi üzerinden iletişime geçebiliriz.