Çocukların Mahremiyeti Yeterince Korunuyor Mu?

Doğar doğmaz eline tableti alıp, daha konuşamadan youtube videoları açabilen çok akıllı evlatlarımızın doğar doğmaz sosyal medya hesaplarının olduğu bir dönemdeyiz artık. İlk adımlarından banyosuna, tuvalet alışkanlığı kazanmasından ilk sözcüklerine çocuğun tüm özel an ve hallerinin paylaşıldığı aile arşivleri gibi kullanılan instagram hesaplarına veya bloglara hepimiz aşinayız artık. Burada çocuğun rızasının olamaması ve ilerde bunlardan rahatsız olma ihtimali, çocuğun fotoğraflarının istismar edilmesi ve pornografik paylaşımlara konu edilme ihtimali gibi sorunlar mevcut. Bunun yanında biraz büyüyüp artık o sosyal medya hesaplarını, akıllı telefon veya tabletleri kendisi kullanmaya başladığında ise yaptığı paylaşımlar, uygulamalara verdiği izinler, girdiği siteler, oynadığı zararlı oyunlar, maruz kaldığı içerikler bunlardan da bir düzine sorun çıkartılabilir sanıyorum. Peki ne yapmalı? Teknoloji çağında teknoloji ile küs çocuklar mı yetiştirelim diyeceğim ama UNICEF’in 2017 tarihli “Dijital Dünyada Çocuklar” isimli raporunda dünyada toplam internet kullanıcılarının üçte birinin 18 yaşının altında olduğu tespit edilmiş zaten.

Bu açıdan KVKK’da çocuklar için özel hüküm bulunmamakla kurul kararlarında yapılan genel atıflar ve mevzuatın gelişimi dolayısı ile GDPR’ın 38. Maddesi ve bu kapsamdaki bilgilere değinmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Bu madde, çocukların kişisel verilerinin işlenmesi ile ilgili risklerin, sonuçlarının ve koruma tedbirleri ile kişisel verilerin işlenmesine ilişkin haklarının daha az farkında olabileceğinden kişisel verileri için özel koruma gerektiğini düzenlemektedir. Bu anlamda çocukların kişisel verilerinin alınmasına ilişkin aydınlatma metinlerinin veya açık rıza beyanlarının gerçekten onların anlayabileceği şekilde, daha günlük ve anlaşılır kelimelerle aktarılması ve tüm haklarını anladığından emin olunması gerekmektedir. Özünde, çocukların kişisel verileriyle ilgili işlem yapan taraflar (okul, şirket, sosyal medya mecrası vs.) daha şeffaf ve daha hesap verebilir olmalı ve çocuklarla olan tüm iletişimlerinin kolaylıkla anlaşılmasını sağlamalılar. Çocuğun rıza veremeyeceği yani durumu anlayamayacağı veya ülkemizde olduğu gibi ilgili hukuk düzeni tarafından rızasına anlam yüklenilmediği durumlarda ebeveynlerin rızası gerekecektir. Ancak bu ebeveynlerin çocukların kişisel verileri üzerinde sonsuz söz sahibi oldukları şeklinde anlaşılmamalıdır.

Burada aile büyükleri tarafından sosyal medyada içerikleri paylaşılan çocuklara değinmek faydalı olacaktır sanıyorum. Bu örneklerden ilki Hollonda’da bir anneannenin üç torununun fotoğraflarını Facebook ve Pinterest’te paylaşması ile ilgili. Kendi kızı tarafından fotoğrafları kaldırma talepleri yerine getirilmeyince yapılan başvuru sonucu verilen kararda anneannenin, torunlarının fotoğraflarını ilgili mecralardan kaldırması, kaldırmadığı her gün için 50 Euro ceza ödemesi yönünde karar verildi. Burada çocukların velileri açmış olsa da çocuklarında bu anlamda talepte bulunabileceğini hatırlatmak faydalı olacaktır sanıyorum. Bu konuda yine UNICEF’in 2017 tarihli “Dijital Dünyada Çocuklar” isimli raporunda 15 yaşındaki Paraguaylı bir çocuk, annesinin kendi izni olmadan resimlerini paylaştığında sinirlendiğini ifade etmiştir. Bu sadece sinir bozucu bir durum olarak değil aynı zamanda hukuka aykırı da bir durum olarak nitelenebilir ve bu çocuğun bu konuda dava açabileceğini unutmamak gerekir. Bunun yanında özellikle veri sahibi çocukken kendisinin veya velisinin onayını verdiği ve ilgili risklerin tam olarak farkında olmadığı durumlarda daha sonra bu tür kişisel verilerin unutulma hakkı kapsamında değerlendirilirken hakkaniyet terazisinin çocuktan yana olması gerektiği de ifade edilmektedir.

Siber zorbalıkla ilgili en dehşet verici örneklerden biri de UNICEF’in 2017 tarihli “Dijital Dünyada Çocuklar” isimli raporunda yer alan Madagaskarlı 17 yaşındaki bir kız çocuğunun başına gelenler. Öğretmeni bu öğrencisinden geçer not için 300 dolar istemiş ve bu parayı bulma telaşındaki kız öğrenci internette tanıştığı bir adama başvurmuş ve sonrasında bu adam çocuğu kaçırarak iki ay boyunca defalarca tecavüz etmiştir. Ve yine aynı raporda yer alan Malezya emniyeti tarafından verilen bilgiye göre, 2015 yılında internet aracılığıyla tanıştıkları kişilerin tecavüzüne maruz kalan kişilerin yüzde 80’ini 10 – 18 yaş grubundan çocuklar oluşturmaktadır. Bunlar siber dünya dışında olan olaylar olsa da siber dünya bu olanları kolaylaştırmış ve çocuklarımızı tehlikeye daha açık hale getirmiştir. Bu nedenle de çocukların doğru yönlendirme ve bilgilendirilmeleri, çocukların kişisel verilerin korunması ve mahremiyet konusunda eğitilmesi, özellikle sosyal medya hesaplarında varsayılan ayarların çocuklar için özel olarak düzenlenmesi ve ebeveynlerin kontrolleri bu tehlikelerin en aza indirilmesi için önem arz etmektedir.

ABD’de federal bir veri koruma kanunu olmadığından başka bir yazıda bahsetmiştik ama çocuklar için yapılmış ayrı bir düzenlemeleri mevcut. Bu düzenleme Çocukların Çevrimiçi Gizliliğini Koruma Yasası olup 2000 yılından beri yürürlüktedir. Bu yasaya göre çocuk olarak kabul edilme sınırı 13 olarak belirlenmiş ve bu yaşın altında olanlar için veri toplayan şirketlerin açıklayıcı ebeveyn onayı alınmasını ve bunun ispatlanabilir olmasını zorunlu tutmuşlardır. Bu sebeple de Facebook, Google, Instagram, Snapchat, Twitter ve diğer benzeri şirketler küresel hizmet şartlarında üyelik için 13 yaş sınırı getirerek, 13 altı kullanıcılarının sorumluluğunu almamış ve böylelikle rahat bir nefes almışlardır. Bu uygulama ise çocukların ifade özgürlüğü, katılım hakkı ve eğitim haklarına yönelik bir kısıtlama olarak değerlendirilmektedir.

Bu dijital ortamların yanında birde akıllı oyuncaklar var artık. Hakkında çokça haber yapılan bu akıllı oyuncaklardan biri de “Cayla”. BBC ve New York Times’ta hakkında çıkan haberlere göre, kötü niyetli kişilerin onunla oynayan çocuğu dinlemek ve konuşmak yani oyuncağın mikrofon ve hoparlörüne ulaşmak için oyuncakta bulunan bluetooth özelliğini kullanabileceğini, bunun ise çocuk hırsızlığı ve çocuk istismarına imkan tanıyabileceğini ifade etmektedirler. Bunun yanında sorulan sorulara yanıt verebilen bu sevimli oyuncak, oynanmadığı zamanlarda da mikrofon özelliğini aktif tutabilmekte ve sürekli ortam dinlemesi yapabilen bir ajana da dönüşebilmektedir. Bu tarz akıllı (ağ bağlantılı) oyuncaklar temelde çocukların oyun ve öğrenme süreçlerini onlara uygun şekilde kişiselleştiren ve çocukların sıkılmasını önleyen arkadaşlar olarak tasarlanıyor. Bu tasarımda mecburen mikrofon, hoparlör, kamera içeriyor. Ancak içerdikleri wi-fi, hücresel veri, bluetooth gibi ağ bağlantıları sebebiyle bu araçlarla toplanan verilerin nereye, nasıl ve ne şekilde aktarıldıkları pek bilinmiyor. Bu anlamda bu tarz oyuncakları alma süreçlerinde bu tarz bilgilerin ebeveynler tarafından irdelenmesi, kapalı konumda çalışmanın engellenebiliyor olması ve çocukların bu tarz oyuncaklarla oynarken gözlem altında tutulmaları faydalı olacaktır.

Önceki İçerikÖzgür İrade’den Bahsedebilir Miyiz? (6)
Sonraki İçerikUnutulmak Bir Hak Mıdır?
Liseye başlayana kadar yaşamım Kocaeli’de geçti. Sonrasında liseyi Bursa’da Işıklar Askeri Lisesi’nde, üniversiteyi ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladım. Bir süre uluslararası ticaret, şirketler ve enerji hukuku alanlarında çalıştıktan sonra Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü AB Hukuku Yüksek Lisans programından mezun oldum ve tezim ‘Türk ve AB Hukukunda Acentenin Denkleştirme İstemi’ ismiyle kitaplaştı. Yenilenebilir enerji projelerinin hukuki süreçlerinde ve şirketlerin kişisel verilerin korunması kanununa uyum süreçlerinde onlarca proje yürüttüm. Bir süredir Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde "Enerji ve Regülasyon", "Yenilenebilir Enerji Hukuku", "Şirketler ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk" ve "Uluslararası Çevre Hukuku" derslerinin yürütücülüğünü üstleniyorum. Şimdi ise çalıştığım ve ilgili olduğum alanlarla ilgili bir blog tutmaya başladım. Yazılarla ilgili eleştiri, yorum ve sorularınız için mehmet@legelaw.com adresi üzerinden iletişime geçebiliriz.