İstihbarat ve casusluk tarihine ilişkin çalışmaları olan Avrupa Tarihçisi Emrah Safa Gürkan, “ilk etapta işi gereği çok gezen tacirlerin mal alıp sattığı yerlerde edindikleri bilgileri de sattıklarını, bu insanların çok yönlü olduklarını hem ticaretten hem de casusluktan para kazandıklarını” ifade ediyor. Bu ifadeleri hoca, Cengiz Özdemir ve Ozan Sağsöz’ün sundukları ‘Kültür-Tarih Sohbetleri’ isimli programa katıldığında duymuştum ve hemen aklıma günümüz teknoloji şirketleri gelmişti. Ne kadar benzer değil mi? Yalnızca onlar mallarını ayrı bilgiyi ayrı satarken, bugün veri ekonomisi sürecinde ikisi de tek bir yoldan yapılabiliyor.
İstihbarat, dönemin gereklilik ve şartlarına uyum sağlayarak bugün de değişmektedir. Temelde insan istihbaratı, konum istihbaratı, sinyal istihbaratı ve açık kaynak istihbaratı olarak yapılan istihbarat artık özellikle açık kaynak istihbaratında dijital dünyanın kullanımını önemsemektedir. Açık kaynak istihbarat, “kamusal alanda yasal olarak mevcut olan” ya da “açık alanda gizlenmiş” olan bilgiyi geliştirmek ve toplamak için yapılmaktadır. Dijital dünya işte tamda burada istihbarat servislerine gerçek anlamda bir maden sunmakta ve kanunların dışında görünmeden her türlü bilgiye erişim imkânı bulmaktadırlar.
Bazen Edward Snowden’ın hayat hikayesinde anlattığı gibi “Google, Facebook, Amazon hükmü altında olan e-posta, sosyal medya ve e-ticaret platformlarına yapılan sızma çabaları” ile devlet bilgi elde etmekte bazen de Cambridge Analityca olayında olduğu gibi şirketler doğrudan kendileri bu verileri paylaşabilmektedir. Kişileri kendilerinden daha iyi tanıma iddiasında olan büyük veri şirketleri kendilerine emanet edilen bilgileri yalnızca emanet edildiği amaçla mı kullanmaktadır?
Snowden, Wikileaks, Cambridge Analytica ve Chelsea Manning ifşaları ile devletlerin gözetleme konusundaki yetkilerini kötüye kullandıkları ortaya çıkarılmış olup teknoloji şirketlerinin de bu süreçlerin bir kısmına dahil olduklarını biliyoruz. Bazen de kötü niyetli olmaksızın güvenlik açıkları nedeniyle emaneti koruyamamaktadırlar. Bu veri sızıntılarından bilinen ilk büyük sızıntı 1999 yılında Kanada’da Air Miles şirketinin 50.000 müşterisinin verilerinin çalınması ile ortaya çıkmıştı. Bu olaydan tam 20 yıl sonra ise bu sefer ABD’nin büyük bankalarından biri olan Capital One isimli şirket 106 milyon kullanıcısının telefon numaraları, e-posta adresleri, doğum tarihleri ve gelir bildirimlerinin yanında kredi skorları, kredi limit ve bakiyelerini çaldırdı. Yine 2019’da Marriot otelleri müşterilerine ait 383 milyon pasaport numarası ve kredi kartı bilgilerinin çalındığını duyurdu. Yine aynı yılın nisan ayında Facebook’un, kullanıcıların isimlerini, kimlik bilgilerini ve şifrelerini korumasız sunucularda herkese açık bir şekilde bırakması sebebiyle 540 milyon kullanıcı kaydının açığa çıktığı görüldü. Aynı ay Facebook, milyonlarca Instagram kullanıcısının şifresini düz metin biçiminde korumasız olarak sakladığını itiraf etti. Bu örneklerin ardından hem ticaret hem de istihbarat toplayan eski dönem tacirlerini hatırlatmam gerektiğini düşünüyorum. Post modern dönemde bilginin merkezde toplanması, yerini bilginin dağınıklaşmasına ve dağınık bilginin yönetimine bırakmasından olacak yeni dönem tacirleri yalnızca veriyi toplamayıp, yönetilebilir şekilde bilgiyi ortaya saçıyorlar desek çok acımasız davranmamış oluruz sanıyorum.