Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin 3 devredilemez hakkı; yaşam, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı. Bunlardan ikisi her ülkede iyi veya kötü anayasal haklar olarak kayıtlanmışsa da mutluluğu arama hakkı için aynısını söyleyemeyiz. Peki nedir bu mutluluk? Temelde iki farklı tanımı yapılıyor, birincisi “bir ruh hali” olduğu diğeri ise “kişiye göre iyi giden bir hayat”. İkinci tanımda mutluluğun refah, gelişim ve esenlikle olan ilişkisi öne çıkıyor. Benzer bir yaklaşımı Aristotelesçi mutluluk anlayışında da görüyoruz. Aristoteles, mutluluğu erdemli bir yaşamdan veya insanın kendini gerçekleştirmesinden ayrı görmemektedir.
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, “Tüm insanların eşit yaratıldığını ve yaratıcı tarafından devredilemez Yaşam, Özgürlük ve Mutluluk arayışı haklarıyla donatıldığını açıkça kabul etmektedir.” Bu bağlamda mutluluk arayışının refahla, eğitimle, fırsat eşitliğiyle, insan onuruyla, gelişimle, yapabilirliklerle ilgili olduğunu ve mülkiyet hakkına ikame olarak mutluluk arayışı hakkının bildirgeye yazıldığını ifade etmenin yerinde olacağını düşünüyorum.
Ancak yapılan güncel araştırmalarda gördüğümüz üzere, temel ihtiyaçlarımız karşılandıktan sonra mutluluğumuz gelir veya servetimizden çok kişisel ilişkilerimizin kalitesine bağlıdır. Hiçbir ek servet, arkadaşlarımız ve ailemizle pozitif ilişkilere olan temel ihtiyacımızı ve en önemlisi toplumumuzda eşitlik ve adaletle muamele görme ihtiyacımızı karşılayamaz. Mutluluğumuz bir yandan da amaç ve anlam duygusuna sahip olmamıza bağlıdır.
Bu hakka dair bilinen ilk karar 1923’de Meyer vs. Nebraska davasında çıkmıştır. Öğretmen olan Robert Meyer, yabancı dilde eğitim verilmesini yasaklayan Nebraska’nın Siman Yasası’nın anayasaya uygunluğuna itiraz etmiştir. Çoğunluk gerekçesini kaleme alan hakim McReynolds, bu hakkın geniş şekilde yorumlanması gerektiğini ve meslek sahibi olma, eğitim ve bilgi edinme, evlenme, dine katılma ve çocuk yetiştirme gibi bir çok özgürlüğü koruduğunu tespit etmiştir. Özetle, bu hakkın özgür insanlar tarafından düzenli mutluluk arayışı için gerekli olduğu kabul edilen ayrıcalıklardan genel olarak tüm vatandaşların yararlanma hakkı verdiği kabul edildi. Bu davadan yaklaşık 50 yıl sonra ırklararası evliliği yasaklayan bir Virginia kanununa karşı açılan davada evliliğe dair özgürlüğün özgür insanlar tarafından düzenli mutluluk arayışı için gerekli olduğu ifade edilerek yine bu hak korundu.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya, Güney Kore ve Fransa anayasalarında da yer alan bu hak 2000’li yıllarda da insanların doğa ve toplumla uyumlu iyi bir yaşam peşinde koşabilmesi olarak Latin Amerika ülkelerinin anayasalarında yer aldı. Anayasa’da doğrudan yer almasa da mahkeme kararlarıyla tanıyan ülkeler de var. Örneğin Brezilya’da anayasal bir hak olarak düzenlenmemiş olsa da, eşcinsel sendikaların korunmasına yönelik verilen bir kararda insan onuru ilkesinin bir uzantısının da mutluluk olduğu ve bu bağlamda mutluluk arayışının bir hak olarak korunması gerektiği ve azınlıklara karşı daha fazla hoşgörünün ulusal mutluluğu artırdığı ifade edilmiştir. Bu bağlamda aynı kararda, Cumhuriyetin temel amacının, kökeni, ırkı, cinsiyeti, rengi, yaşı veya diğer ayrımcılık türlerine ilişkin herhangi bir önyargı olmaksızın, genel refahı teşvik etmek olduğunu göz önünde bulundurarak, doğrudan insan onurunun anayasal varsayımından gelen bir inanç olan mutluluk arayışının, eşcinsel birlikteliklerin aile olarak tanımlanmasına dair engelleri aşmaya yardımcı olduğu belirtilmiştir. Bu kararda da görüldüğü gibi, yargı aktivizmiyle anayasalarda yer almayan birçok hakkı, özellikle de azınlıklara dair hakları tanıma ve tanımlanmayan yeni hakların korunabilmesi konusunda destekleyici genel bir hüküm olarak mutluluk hakkının temel bir dayanak noktası olduğu ifade edilebilir.
Mutluluk arayışı hakkının uygulanması, ancak kişilerin arayışlarına tahammülün yüksek olduğu bir toplumda mümkündür. Bu tahammülün düşük olduğu, farklı ideolojik grupların hukuku bir tahakküm aracı olarak gördüğü toplumlarda ise yazılı bir temenniden ileri gidemeyecektir.