YOLDAN ÇIKMAK NORM OLUNCA

Yolsuzluk genel anlamda, kanun, yönetmelik, tüzük gibi hukuki metinlerin buyruğuna uymamak, bunların çizdiği yoldan çıkmak olarak tanımlanabilir. Felsefi olarak da “kamu hizmetlerinde eşitlik düşüncesinden ayrılmak” olarak ifade edilmektedir.
Transparency International “yolsuzluk emanet edilmiş̧ gücün kişisel faydalar için kullanılmasıdır” şeklinde bir tanım yaparak bireysel fayda temelli bir tanım ortaya koymuşsa da, Türkiye için bireysel herhangi bir çıkarı olmasa da mahalle, cemaat, parti, örgüt çıkarını önceleyerek yapılan yolsuzlukları da içerir şekilde daha geniş bir ifadeye ihtiyaç duyulduğu aşikar. Ceza hukuku bağlamında yolsuzluğun görünüş biçimleri, görevin kötüye kullanılması, rüşvet, irtikap, zimmet, ihaleye fesat karıştırma gibi suçlardır. Yolsuzluğun diğer görünüş biçimleri ise nepotizm, kronizm ve nüfuz ticareti olarak sayılabilir. Tüm bunlar kamu kurumlarının işleyişinin, hukuk devleti ilkesinin uygulanmasının ve insan haklarının gerçekleştirilmesinin gerçek düşmanıdır.
Ülkemiz açısından özellikle kanıksanmış olan, herkesin hayatın olağan akışında gördüğü nepotizmi tanımlamanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Nepotizm, atamayı gerçekleştiren kişilerin herhangi bir faydası olmasa dahi kişinin bir makama liyakat esasına dayalı olarak değil sosyal, siyasal yahut ailevi bağlantıları aracılığıyla gelmesidir.
Yolsuzluğun en acı olarak karşımıza çıktığı türü ise sanırım ceza adaleti sistemlerindeki yolsuzluktur. Diğer tüm yolsuzlukların önlenebilmesini de engelleyen yolsuzluk. Bu türü belki de en eskisi. Büyük İskender’in hazinedarı Harpalos, ülke hazinesini boşaltıp Atina’ya kaçmıştır. Atina’da yakalanan Harpalos hapisten de kaçar ve sonrasında yapılan yargılamada onu yargılayacak olan jürinin ondan para alarak kaçmasına yardım ettiği anlaşılır. Bu jürilerin yargılamasında ise normalin aksine jüri elitlerden değil yoksul halktan oluşturulmuş ve yolsuzlukla mücadelede halkın katılımı bir denge mekanizması olarak kullanılmıştır.
Bunun yanında Hamurabi Kanunlarında da, hüküm veren yargıcın rüşvetle sonradan bu hükmü değiştirmesi halinde görevinden alınacağı, bir daha kesinlikle yargıçlık yapamayacağı ve davaya konu olan miktarın on iki katı tutarında tazminat ödeyeceği hükmü yer almıştır. Ayrıca yine Oniki Levha Kanunlarında da, rüşvet alan yargıç ölümle cezalandırılmıştır. Roma’da memurlukların alım satımına Simoni adı veriliyordu ve Simoni cezalandırılıyordu. Simoni zamanla her çeşit ruhani menfaatin herhangi bir dünyevi karşılıkla alınıp satılması anlamına yönelik olarak kullanılmıştır.
Bu bağlamda ilk modern hukuki düzenleme ise, 400’den fazla Amerikan şirketinin dünyanın birçok bölgesinde rüşvet sürecine katıldığının ortaya çıktığı “Watergate skandalı” sonrası 1977’de ABD’nin çıkardığı “Foreign Corrupt Practises Act” (FCPA)’tir. Bu yasa kapsamında yolsuzluk “yabancı bir kamu görevlisine, bir ticari işi elde etmek yahut elde tutmak için, bu görevli kamu adına karar verirken onu etkilemek amacıyla yolsuz bir şekilde bir ödemenin yapılması, teklif edilmesi, söz verilmesi yahut bir ödemenin yapılması için yetkilendirme yapılması” şeklinde tanımlanmıştır. Sonrasında OECD ve BM’de uluslararası belgeler hazırlayarak sürece dahil olmuşlardır. OECD düzenlemeleri de benzer bir tanım içermekle birlikte kolaylaştırma ödemelerini, “bir ticari işi gerçekleştirmek, korumak yahut milletlerarası ticari faaliyetler kapsamında rabıtasız bir avantaj elde etme amacı” şartını sağlamadığı için suç olarak düzenlememiştir. BM ise, OECD Konvansiyonu’na ek olarak irtikap ve özel sektörde gerçekleşen rüşveti de yolsuzluk kapsamında düzenleyerek kapsamı genişletmiştir.
IMF ve OECD raporlarına göre, yolsuzluk ve vergi suçlarının özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik, politik ve sosyal kalkınmanın önündeki temel engel olduğu, verimliliği azalttığı ve eşitsizliği derinleştirdiği verilerle kanıtlanmıştır. 2014 tarihli Aşırı Yoksulluk ve İnsan Hakları Raporu’na göre özetle, yolsuzluk, yanlış transfer fiyatlandırması ve vergiden kaçınma nedeniyle devletin insan haklarına yönelik eşit muamele ve ayrımcılık yapmama gibi yükümlülüklerini devlet kaynakları tamamen seferber edilse bile yerine getirmekte zorlandığı, özel kuruluşlar ve uluslararası şirketlerin yerel yasalardaki düzenlemelere bakılmaksızın bu tür sonuçlara neden olmamaları gerektiği ifade edilmiştir.
Yine son dönemde yapılan raporlamalara göre, İngiliz tütün şirketinin Doğu Afrika’da tütün kontrol mekanizmasının uygulanmasını engellemek için rüşvet vererek birçok müşterisinin sağlığına fazladan zarar verdiğini, Tayland’da balıkçılık sektöründe insan kaçakçılığının yapıldığını ve buradaki yolsuzluklar nedeniyle bunun yaygınlaştığı ve kaçakçılık sırasında göçmenlerin işkenceye uğradıkları, Şili’de bir kimya şirketinin kendisine karşı çevreye ve insan sağlığına verdiği zararlar nedeniyle açılan davaların çözümü için 30 milyon dolardan fazla rüşveti siyasetçilere ödediği, Amerikalı bir ilaç şirketinin uygun olmayan ilaçların alımı için Rusya’da 500 milyon dolardan fazla rüşvet verdiği ve insanların sağlık hakkının görmezden gelindiği belgelenmiştir. Örneklerden de görüldüğü üzere yolsuzluk, kamu mal ve hizmetlerine bağımlılığı yüksek olan dezavantajlı gruplara daha çok zarar vermekte, birçok temel insan hakkına erişimlerini engelleyerek fırsat eşitliğinin önündeki en büyük engel olmakta ve toplumsal eşitsizliği büyütmektedir.
Ülkemiz de; 1995 yılından bu yana 30. Sıralardan 100. Sıralara doğru gerilediği küresel yolsuzluk indeksindeki başarısıyla bir şahlanma hikayesi yazmakta, beşli çete tanımlamasını, ayakkabı kutusu yöntemini, memura rüşvetinin verilme zamanını, peçete karşılığı satılan saatleri, cemaatlerin hakim-savcı listelerini, ne istediyse verilen kült örgütleri, tarikatların bakanlık paylaşımlarını literatüre kazandırmakla yetinmeyerek her yıl gerilemeye devam etmektedir.
Sonuç olarak, istihdamda liyakatin sağlanması, toplumun bu hususta bilinçlendirilmesi, kayıt dışı ekonominin önlenmesi, kamu görevlilerinin ücretlerinin iyileştirilmesi, devlet ihalelerinin ve kamu yönetiminin şeffaflaştırılması, kamu yönetimine toplumsal katılımın arttırılması, kamu görevlilerinin takdir yetkisinin sınırlandırılması, kamu yönetimine yönelik toplumun erişimine açık hesap verebilir raporlamaların yapılması, cezaların caydırıcı olması gibi önlemlerle yolsuzluğun önlenebileceği düşünülmektedir. Bu konuda yazıp, Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiirine değinmeden olmaz, ben de onun bazı bölümleri ile bitirmek isterim;
“Bu sofracık, efendiler – ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor – bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır.
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini.”

Önceki İçerikBlok Zinciri, Demokrasinin Yeni Kurtarıcısı Mı Olacak?
Sonraki İçerikPAYDAŞ KAPİTALİZMİ: KOMUNİZMLE MÜCADELE EDERKEN ANARŞİZMDEN GOL GELDİ
Liseye başlayana kadar yaşamım Kocaeli’de geçti. Sonrasında liseyi Bursa’da Işıklar Askeri Lisesi’nde, üniversiteyi ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladım. Bir süre uluslararası ticaret, şirketler ve enerji hukuku alanlarında çalıştıktan sonra Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü AB Hukuku Yüksek Lisans programından mezun oldum ve tezim ‘Türk ve AB Hukukunda Acentenin Denkleştirme İstemi’ ismiyle kitaplaştı. Yine Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Kamu Hukuku alanında doktora eğitimime devam ediyorum. Yenilenebilir enerji projelerinin hukuki süreçlerinde ve şirketlerin kişisel verilerin korunması kanununa uyum süreçlerinde onlarca proje yürüttüm. Bir süredir Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde "Enerji ve Regülasyon", "Yenilenebilir Enerji Hukuku", "Şirketler ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk" ve "Uluslararası Çevre Hukuku" derslerinin yürütücülüğünü üstleniyorum. Şimdi ise çalıştığım ve ilgili olduğum alanlarla ilgili bir blog tutmaya başladım. Yazılarla ilgili eleştiri, yorum ve sorularınız için mehmet@legelaw.com adresi üzerinden iletişime geçebiliriz.